EŞREF SENCER KUŞÇUBAŞI
Türk İstihbaratçı
Eşref Sencer Kuşçubaşı yada bilinen adıyla Kuşçubaşı Eşref (1883 İstanbul-15 Nisan 1964, İzmir, Çerkez asıllı Türk istihbaratçı ve savaşçıdır. Çerkez Mustafa Nuri Bey'in oğludur. Çerkez’ler'in Ubıh boyundandır. Harp okulunun son sınıfında iken Jön Türkler'le ilişkisi yüzünden II. Abdülhamid tarafından Hicaz'a sürgün gönderildiği, sürgünde bulunduğu zindandan kaçıp, II. Abdülhamid'in başyaverinin oğlunu üç tabur korumanın arasından kaçırmayı başardığı, Arabistan'da II. Abdülhamid'e karşı giriştiği isyan hareketi sırasında tüm Arabistan'ı dolaştığı, yerel şeyhlerle dostluk kurduğu, her an her yerde ortaya çıkabildiği için kendisine şeyhi't tuyyur (uçanların efendisi) denildiği, II. Abdülhamid meşrutiyeti ilan etmek zorunda bırakılıp, aralarında Kuşçubaşı'nın da bulunduğu pek çok kişiye af çıkarmasıyla birlikte isyanına son verdiği, isyan sırasında etrafına topladığı kendisine bağlı silah arkadaşlarıyla beraber, kurulan Teşkilat-ı Mahsusa adlı istihbarat örgütüne katıldığı, 1911 yılında Trablusgarp'ta Enver Bey ile birlikte direniş hareketlerini örgütlediği, 1912 yılında İkinci Balkan Savaşı sırasında, Enver Bey, kardeşi Sami Kuşçubaşı, Cihangiroğlu İbrahim ve Süleyman Askeri ile birlikte Çorlu, Tekirdağ, Malkara, Hayrabolu ve Edirne'nin kurtarılmasında yer aldığı, aynı yıl Süleyman Askeri ve yörenin ileri gelenleri ile beraber Batı Trakya'da, Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti adıyla ilk Türk Cumhuriyeti'nin kurulmasında rol oynadığı, I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla birlikte 1914-1915 yılları arasında Teşkilat-ı Mahsusa'nın Arap Yarımadasından sorumlu başkanı olarak görev yaptığı, Süleyman Askeri Bey'in ölümünü takiben Teşkilat-ı Mahsusa başkanı olduğu, 1915-1918 yılları arasında bu görevini sürdürdüğü, I. Dünya Savaşı sırasında İngilizlere karşı girişilen İkinci Kanal Harekâtı'nda öncü birliklere komutanlık ettiği, 1917 yılında Hayber'de Faysal'ın 20 bin kişilik birliğine karşı 40 kişilik Teşkilat-ı Mahsusa birliği ile beş saatten fazla savaştıktan sonra yaralı olarak esir düştüğü, bir savaş gemisi ve bir denizaltı eşliğinde Malta'ya sürgüne gönderildiği, sürgünlüğü sırasında Arabistan'daki macerasını, yakalanışının ve sürgün hayatının ayrıntılarını anlatan bir eser yazdığı,
İngilizlerle imzalanan esir değiş-tokuş anlaşması gereği serbest bırakıldığı, Deniz yoluyla Anadolu'ya döndüğü, hemen Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldığı, 1920 yılı boyunca kendi yetiştirdiği Çerkez Ethem'le beraber Kuva-yi Seyyare'de Yunan işgaline karşı savaştığı, özellikle Adapazarı civarındaki Kuvâ-yi Milliye'nin başarıları ona mal edildiği, Çerkes Ethem'in Türk Kuvvetlerine isyan edip yenilmesinden sonra onunla birlikte Yunan kuvvetlerine sığındığı, Lozan Antlaşması'ndan sonra Yunan ve İngiliz iş birlikçisi olması iddiasıyla, Çerkez Ethem'le birlikte Yüzellilikler listesinde yer alarak vatandaşlıktan çıkarıldığı, Türkiye'ye girişi 1936 yılına kadar yasaklandığı, 1936 affıyla yurda girişi serbest bırakıldığı hâlde "Hiçbir zaman af dilemedim, hain değilim ki affedileyim." dedi ve yurda dönmediği, 1950 yılında Demokrat Parti'nin iktidar olmasından sonra Türkiye'ye döndüğü, yurda dönene kadar Mısır'da İskenderiye şehrinde ikamet etmiş olup bu zaman içerisinde herhangi bir istihbarat faaliyetine katılmadığı, 1950-1964 yılları arasında Türkiye'de yaşadı ve beraber savaştığı silah arkadaşlarının mezarlarını ziyaret ettiği, 1964 yılında vefat ettiği, Kabrinini Aydın İli Söke-Kuşadası yolu Yaylaköy Caferli Granta Mezarlığı yanın bulunmaktadır.
Araştırma ve kaynaklar internet sitelerinden yapılan incelemeler neticesinde derlenerek hazırlanmıştır. 22.01.2025